Yerçekimi / Gravity
* Dikkat! Bu yazı filmin sürpriz gelişmelerini ele verir. Filmi izlemediyseniz okumanızı tavsiye etmiyorum.
Filmleri adeta dünya yörüngesinde çekilmiş gibi gösteren sinema teknolojisine sahibiz. Ne mutlu bize. Ama henüz kendi muhakeme gücüne sahip, sınırlarını zorlarken imana gelmemiş bir bilimkadını yaratamıyoruz. O kadar kusur olsun mu? Karşımızdaki şey lunapark gösterisi sunma vaadiyle karşımıza gelmiş bir eğlencelik değilse görmezden gelmeyelim derim.
Filmleri adeta dünya yörüngesinde çekilmiş gibi gösteren sinema teknolojisine sahibiz. Ne mutlu bize. Ama henüz kendi muhakeme gücüne sahip, sınırlarını zorlarken imana gelmemiş bir bilimkadını yaratamıyoruz. O kadar kusur olsun mu? Karşımızdaki şey lunapark gösterisi sunma vaadiyle karşımıza gelmiş bir eğlencelik değilse görmezden gelmeyelim derim.
Cuaron filmin belki de en zayıf karnı olan kapsül / rüya
sahnesini tümden çıkarmış olsa, 90 dakikalık tek bir aksiyon sahnesi şeklinde kurgulanmış
bir film izleyecektik ve belki o zaman çığır açan bir şeylerden söz etmek
mümkün olabilecekti. Daha önce benzeri denenmediyse, hafızam yanıltmıyorsa... Ama
belli ki bu hikayenin yazarlarının insan olmayı yeniden keşfetmekle ciddi bir
derdi var, bu temayı çok önemsiyorlar, o yüzden de genel yapıyı neşterle
kesercesine açıp bahsi geçen sahneyi tıkıştırmakta sakınca görmüyorlar. Bu
uğurda bazı bilimsel öğeleri görmezden bile geliyorlar. Örneğin Kubrick
yaşasaydı ve uzay boşluğunda en kritik anda bile gevezelik eden bu astronotları
görseydi, büyük ihtimalle kibarca gülerdi, en iyi ihtimalle.
Filmler çok iyi öğretmiştir üstelik, bir ortamda oksijen azalmışsa
fazla konuşmaman gerekir ki daha fazla karbondioksit salmayasın. Kaçınılmaz
biçimde Buzz Lightyear’ı anımsatan Matt Kowalski (Clooney), yörüngede mermi
hızıyla ilerleyen hurda parçalarının haberini aldıktan sonra eften püften bir
anısını anlatma derdine düşmeseydi, ekibine bir an önce toparlanmalarını
söyleseydi, kurtulma şansları daha yüksek olmaz mıydı? Bir senarist
karakterlerini felakete iyice yaklaştırmak için her türlü numarayı yapmakta
elbette serbest, bu hamleyi zorlama bulup bulmamaksa seyirciye kalmış bir şey.
Matt mekikten koptukları en çaresiz anlarında bile
dırdırlanmayı bırakmıyor üstelik. Partnerinin %10 oksijen stoğunun kalmasına
aldırmadan onu lafa tutuyor. Bu kadar rahat lafladığına göre onun stoğu ne
kadar, bir bilseydik de rahatlasaydık bari. Matt muhtemelen mesleği gereği
gayet soğukkanlı. Jetpack’iyle fır fır dolaşacak bıraksanız. Ama Ryan öyle bir
lükse sahip değil. Doğası gereği mi? Siz söyleyin. Zaten kurtarma kapsülleriyle
iniş simülasyonlarında hep çuvallamış. Bir kere bile başaramamış. NASA’nın
simülasyonu bir kere bile geçemeyen astronotlarını uzaya gönderdiğine göre
tıpkı Kowalski gibi mangal yürekli standartları olsa gerek. Ryan o kadar
talihsiz bir astronot ki, binlerce yıllık evrim yolculuğunda uzaya kadar
çıkabilmiş ama mağara kadını gibi bir adamın beline dolanıp sürüklenmekten
kurtulamamış! İroni? Siz söyleyin. Sakın göbek bağı metaforu demeyin yalnız. Hem zaten erkekler uzayda da büyümüyormuş, ekip
arkadaşları teleskopu yerleştirmekle uğraşırken yuppiii diye zıplıyorlarmış.
Mutlu inançlı insan bakışı no:4 |
Hem Ryan ne biçim kadın ismi öyle? (Bizzat Kowalski’nin
repliğidir.) Ryan’ın babası hep oğlu olsun istemiş de ondan. (Bu da Ryan’ın
yanıtı.) Yani Ryan astronot olarak en bi erkek mesleğinde başarı gösterirse
babasını daha mı memnun etmiş olacak? Ryan uzayda tek başına kalan güçlü kadın
karakterlerinden biri değil. Ellen Ripley sanki hiç yazılmamış, hiç varolmamış.
Neredeyse olağanüstü bir başarıya imza atarak kendini kurtarma kapsülüne
atıyor, ama aksilik bu ya, her şey üst üste gelince pes ediyor bir noktada. Kapsülün
camı uzay boşluğunda kıtır kıtır buz tutarken, film de çatırdamaya başlıyor
aslında. Ryan önce dua etmeyi bana hiç öğretmediler diye sızlanmaya başlıyor. Tam
pes ettiği noktada kapsülden içeri Kowalski öyle mutlu bir yüz ifadesiyle içeri
dalıyor ki, sanırsınız ilahi yanıtı bulmuş da gelmiş, kim bilir belki de ilahi yanıtın ta kendisidir. Kadınlar astronot bile olsa kendi muhakeme güçlerine, kendi iç
seslerine sahip değil. İlla ki böyle Obi-wan kıvamında bir erkek belirip ilham
verecek. Tanrı’dan tam ümidi kestiklerinde erkek suretiyle semavi bir ses ilham
verecek.
Film boyunca insani sınırlarını zorlayan, irade ve bilek
gücüyle yaşama tutunan Ryan, tıpkı uzay üssüne girip cenin pozisyonu aldığı
sahnede gözünüze sokulan ana rahmi eğretilemesinde yeniden doğması gibi, sudan
karaya çıkarak evrimi tetikleyen ilk canlı misali yeniden insan oluyor. Ama
kendi azmine değil, başka bir varlığa, bir kurtarıcıya teşekkür ediyor. E suyun
içinde hali hazırda vaftiz de olmuşken kusursuz bir yeniden doğuş bu. Hristiyan
mistizminin bariz simgeleri bir yana, (dikkat ederseniz Adem'in kaburga kemiğinden kopan kadın sahnesi bile var) uzayda ezan sesi duyup müslüman olan
astronot hikayeleriyle büyümüş bizim seyircilerimiz de ölür biter, bayılırlar
bu hikayeye. Zaten tüm uzay teknolojisi de bunun için icat edilmiştir. Böyle
dinsiz imansız bilim insanları uzaya çıkıp çıkıp dönüşte şükretsinler, gerçeği
bulsunlar diye. İnancınız mı sarsıldı? Sizi 60.000 kilometre yukarıdan yere çakalım bişeyciğiniz kalmaz. Amen.
* Yerçekimi 11 Ekim'de vizyona girdi.