Yalnız da gezin, hayat sizin

Irene’nin imrenilecek bir mesleği var. Dünyanın dört bir yanındaki beş yıldızlı otellere herhangi bir konuk gibi giriş yapıyor ve ağırlandığı süre boyunca her ayrıntıyı didikleyerek otellerin standartlara uygunluklarını sınıyor. Bunu da gizli bir ajan edasıyla yapıyor. Bazen kendine eğlence çıkarıyor, olmadık cenazeler ve meslekler uyduruyor, bazen de lobide, Türk hamamında veya havuz başında tanıştığı yabancılar fazla soru sordukları zaman, yalan söylemek zorunda kalmaktan sıkılıyor. 40 yaşını geçmiş bekar bir kadın. Yeni bir otele her gittiğinde perdede şehrin adının yanı sıra hava sıcaklığının da belirtilmesi alelade bir espri sayılmaz. Menopoz eşittir ısı değişimleri. Irene neredeyse her sabah otel alarmıyla uyandırıldığında hava sıcaklığını öğrenerek kalkıyor yataktan. Bir otel standardı. Komiye kardan nefret ettiğini söylüyor, ama kafa buluyor olabilir. Tüm bu sahte kimliklerine rağmen Irene beklenmedik ölçüde yapmacıksız. Hiç uzlaşması yok, hata yapanın gözünün yaşına bakmıyor ama sevilesi bir karakter. Asla bir Miranda Priestly değil.


İtalyan aktör, yönetmen Ugo Tognazzi’nin kızı Maria Sole Tognazzi’nin yönettiği 2013 yapımı Yalnız Geziyorum [Viaggio sola] bir işkolik olarak resmedilen Irene’nin dünyasındaki lüks hayatı bir imrendirme aracı olarak kullanmıyor. Oysa buna çok meyilli bir hikayesi var. Irene mesleğini, kendi maaşıyla asla ulaşamayacağı bir lüksün tadını çıkarmak için yapmıyor. Hatta adeta mekanik ve analitik bir yöntemle çalıştığı için o lüks ayrıntıların tadını çıkardığı bile söylenemez. Misal, yıllarca ev arkadaşlığı yaptığı Andrea bir gün otel odasına misafir olarak geldiğinde ilk önce şarabın ve çorbanın ısısını ölçüyor. Otelde sürekli yalnız yediği yemeklerde, yan masadaki müşterilere nasıl davranıldığını gözlemlemekten veya bardaklardaki parmak izlerini yoklamaktan, bırakın lüksün keyfini çıkarmayı, yalnızlığını düşünmeye dahi vakit bulamıyor. En azından düşünmüyormuş gibi görünüyor. Rutin kontrolleri gündelik hayatına bile sızmış. Bir mağazaya alışveriş için girdiğinde elini gayri ihtiyari raflarda gezdirip toz, kir arıyor. Takıntıya dönüşmüş gibi görünse de öyle olmadığı belli. Irene en fazla katıksız bir Başak burcu olabilir.

Otellerde geçen tüm meslek inceliği sahnelerinde Tognazzi dinamik bir kurguyla seyircisine kolay deşifre edilebilir doneler sunuyor. Irene’nin ayıplayıcı bakışlarını, not vermek üzere çabucak tabletine davranmasını öyle iyi bir zamanlamayla yakalıyor ki, altını kalın çizmeden, beş yıldızlı otellerde onun kadar ömrünü geçirmemiş seyircisini bile eğlenceli bir ayıp avcılığına ortak ediyor. Irene her yakaladığı kusuru dile getirmiyor ama anlıyorsunuz. Keza bu kusursuzluk oyununda sinirinize dokunabilecek seçkinci bir kibir de yok. Bir otel müdürünü şöyle azarlıyor Irene: ‘Madem beş yıldızlı otel diyerek üstün hizmet vaat ediyorsunuz, vaadinizi yerine getirmeli ve her müşterinize eşit davranmalısınız. Hayatında düğün hediyesi olarak ilk defa beş yıldızlı otele gelmiş olan bir çifte sırf üzerlerinde pahalı havuz kıyafeti yok diye farklı davranamazsınız!’

Margherita Buy ve Lesley Manville

Çocuksuzluk, bekarlık, bir hayat kuramamış olmak ve yaşlılık fobisi (hastalandığında sana kim bakacak?) kız kardeşi tarafından bazen kafasına kakılıyor. Senaryo yazarları bu didişmeyi Irene’nin özgürlükçü hayatına duyulan kıskançlıkla bağdaştırmayı yeğlemişler. Kolaycı bir çözüm sayılabilir, ancak Tognazzi’nin bunu çok iyi betimlediği şık bir sahnesi var. Irene’nin kardeşinin taksideki çocuklarına el sallamasıyla noktalan bir sahne.

Irene’nin bir kırılma noktası da var. Hassas noktayı deşen kişi ise Berlin’de tanıştığı yazar Kate Sherman oluyor. Sherman rolünde Mike Leigh filmlerinden tanıdığımız, özellikle de Ömrümüzden Bir Sene’deki aşırı ilgili aile dostu Mary rolüyle unutamadığımız Lesley Manville’in karşımıza çıkması çok hoş bir sürpriz. Tek kusuru karakterinin neredeyse her repliğiyle teorik cümlelere hapsedilmiş olması. Buna rağmen Irene ile Kate arasındaki dostluğun çok hızlı gelişmiş olması fazla göze batmıyor. Çağdaş kadınla erkeğin cinselliğe gereğinden fazla anlam yükledikleri ve 60’lardaki çiçek çocuklarının rahatlığına belki de geri dönülmesi gerektiği Kate karakteri üzerinden dile getiriliyor. Onun teorilerini filmin tek evli çiftinin ‘artık seks yapmıyoruz yoksa beni sevmiyor musun’ sahneleri tamamlıyor. Klişe ama merak etmeyin, öldürmüyor.

Stefano Accorsi; sadece bir dost.
Tognazzi’nin sinema dili Hollywood’un garantili formüllerine çok uygun aslında. Bunu saklamıyor da. Nispeten neşeli sayılabilecek tüm sahnelerde popüler Amerikan filmlerine gözü kapalı döşenen o çok tanıdık yaylılar eşlik ediyor mesela. Kendini iyi hisset filmlerinin bildik tınıları. Ne var ki iç bayıcı bir şeker pembesine, oda parfümüne bulamıyor yapıtını. Kapanış jeneriğine dek turistik görüntülerden mümkün olduğunca kaçınıyor. Aynı dağ görüntüsü, aynı gökdelen, aynı plan birkaç kez üst üste stoklanıyor, daha temiz bir kurgunun eksikliği hissediliyor ama nadiren.

En önemlisi ise, hikaye, kendi ayakları üzerinde duran ve seçtiği hayat tarzından mutlu olan karakterini dayatılan normlarla uzlaştırmıyor, uzlaştıracakmış gibi yapsa da Irene’yi biraz daha zenginleştiren olağan bir çalkantıyla yetiniyor. “Bu yolculuk sizin,” diyor Irene. “Yalnız gezmek iyi geliyorsa gezin.”

* Yalnız Geziyorum, 4. İtalyan Sinemasıyla Buluşma kapsamında gösterildi. 




Popüler Yayınlar