Sessiz ve İlgisiz: Ikaria



Mykonos'un hayhuyundan ve pahalılığından sonra Ikarus'un adası Ikaria'ya geçmek iyi geldi, yalan yok. Yaklaşık bir buçuk saatlik sakin bir gemi yolculuğundan sonra indiğimiz limandan otelimizin bulunduğu on kilometre ötedeki Armenistis'e geçeceğiz. Adada toplu taşıma yaygın değil, neyse ki taksi bulmakta zorlanmadık. Söz konusu mesafenin kaç para tutabileceğini şoföre sorduk, 60 € civarı dedi. Araç kiralamak bizim için şimdilik pek mantıklı değil, çünkü gideceğimiz yerde 5 gün kalıp iyice dinlenmeyi, gezip tozmayı biraz askıya almayı planlıyoruz. Gerçi araç kiralamanın adada başlı başına bir problem olduğunu sonradan öğrendik ama onu birazdan anlatacağım.



Ikaria ulaşımı kolay bir ada da değil, yaklaşık her 500 metrede bir 180 derecelik virajların olduğu tehlikeli güzergahlara sahip, fazlasıyla dağlık bir ada. Güneşe uçma hayali kurabileceğiniz kadar yüksek. Virajlı yollarda mideniz tutuyorsa öne oturun. Şükür ki şoförümüz temkinli çıktı, aheste seyrederek bizi ürkütmeden, germeden gideceğimiz yere sağ salim ulaştırdı. Otelin konumu denize tepeden bakıyor. Oda çok büyük, ferah, balkonu ve mutfağı var, tertemiz, havadar ama kliması yok. Bitişik odadaki komşularımız (yıllardır tanıdığımız Atinalı dostlarımız aslında) klimaya gerek olmadığını, geceleri pencereleri kapatıp pikeyle yatacak kadar serin olduğunu söylediler. Öğle vakti vardığımız halde püfür püfür, demek ki hiç sorun değil. 

Plaja 30-40 basamaklı bir merdivenle iniliyor. Alabildiğince geniş bir plaj, hepi topu 10-15 şemsiye, 25-30 kadar da şezlong var. Şezlong ve şemsiye kirası iki kişi için sadece 5 €. Plajdaki bar restoranda seçenek bol değil ama en gerekli şeyler mevcut. Horiatikinin de frapenin de fiyatları normale döndü.  Bütçemizi burada biraz toparlayacağımız için sevindik. 


Ne var ki servis ve hizmet anlayışının normal olduğu söylenemez. Başka bir yerde sizi bir salata için 2,5 saat bekletseler çıngar çıkarırsınız. Ama burada yavaşlık doğal, salatanın malzemeleri siz sipariş verdiğiniz zaman gidip marketten alınabilir. Hem zaten plajda yayılıyorsunuz, bir yere mi yetişeceksiniz, ne aceleniz var? İlgisizlik ve bıkkınlığı doğal karşılamak biraz zor ama ona da alışıyorsunuz. Örneğin Armenistis'in küçücük ilçe merkezindeki herhangi bir restoranda, güleryüzlü karşılamayı geçtim, bir hoşgeldiniz veya buyurun bile işitmedik. Mekanlara girip oturmak için yer bakındığınızda size yer gösteren, kaç kişi olacağınızı soran kimsecikler yok. 'Bu saatte niye geldiniz şimdi?' bakışları daha fazla. Servis konusunda da titizlik hak getire. İlçe merkezinde, yiyecekler bir metre yukarıdan fırlatılmış gibi gözükemeyen tek bir tabak anımsamıyorum. Lezzetli ve iyi servisi sadece otelimizin bitişiğindeki, plajı yine tepeden gören tavernada bulduk. Porsiyonları da öküz doyuran cinstendi. 



Ikaria genel olarak orta gelirli yazlıkçıların adası. Denizin nispeten daha sığ olduğu ve çabucak derinleşmediği plajlarda çocuklu ailelerin sayısı fazla. Buranın bir aile adası olduğu, plajlardaki yasak tabelalarının artmasından da anlaşılıyor. 'Çıplaklık yasak' mesela. Üstsüz güneşlenenler tek tük de olsa var, ama bir erkek altsız güneşlenip denize giremez. Mykonos'tan gelmenin gazıyla, 'aay yasak ne ayol' denemesi yapmak küçük çaplı bir infial yaratıyor ama hiç kimse polisi çağırmıyor, üzülmeyin. Meme ve pipi aynı şey değil. Pipi tehlikeli! Pipi insan bedeninin Medusası değil halbuki, ona tek bir bakışla taş kesilmezsiniz. 

'Hayvanların denize girmesi yasaktır' tabelası bile vardı. Okumayı bilen hayvanlar için konmuş. Denize girer girmez işeyen insanlara rağmen, köpeklerin daha pis olduğuna hükmedilmiş. Balıklar da karada yürümeyi öğrensin bir zahmet! Kendini dünyanın tek sahibi sanan insan türünün şu kibri yok mu! Zeki geçindiği için tüm bu sahiplenmeler, ama daha yasaklarında zeka kırıntısı yok.



Ikaria'nın sessizliği, sahilde bile (şayet fırtına ve dalga yoksa) o kadar kesif ki birkaç kez sağır olduğumu sandım. Adanın havasında tuhaf bir şey de var, kolay kolay acıkmıyorsunuz! Geceleri dalga sesleriyle uyumak, inşaat gürültüleri hiç kesilmeyen, sürekli bir şantiye ritmiyle yaşayan İstanbul'dan sonra terapi gibi geliyor, arındırıyor.

Dönüş vaktimiz yaklaştıkça kiralık araç seçeneğini değerlendirmeye başladık ve adanın başka bir yüzünü öğrenmiş olduk. Taksi tutup bir 60 euro daha vermektense, dönüş gününden bir gece evvel 35 euroya araç kiralamanın daha hesaplı olduğuna hükmettik ama karşılığında 'tek akıllı sen misin' yanıtı aldık. Sözün özü, bu kurnaz planı araç kiralama şirketlerinin hepsi biliyor ve size tek günlük araç kiralamamak için bin dereden su getiriyor. Çünkü araç kiralama şirketlerinin çoğu taksi şoförlerine, veya taksi şoförleri odası gibi bir şey varsa onlara ait. Şirketlerden biri açıkça itiraf da ediyor, "Size tek günlük araç verirsem, bir de limana bırakırsanız, taksicilerle papaz olurum." Arabası kirleneceği için araç vermeye yanaşmayan, böyle eften püften bir mazeretle başından savmaya çalışanını da gördük. 24 saatliğine değil de beş günlüğüne araç isteseydik, aynı mazeretleri duyar mıydık, şüpheli. Bu arada taksilerin çoğu balina kasa Mercedes falan ama hiçbiri klimasını bile açmıyor. Bu konuda daha fazla yorum yapmıyorum, İstanbullu taksicileri al Ikarialılara vur deyip geçiyorum.

Ikaria, gezmesi ve yaşaması kolay ya da çok zevkli değil belki ama dinlenmek için mükemmel bir kaçış noktası.

* Bu yazıdaki fotoğrafların tümü kişisel albümümdendir.






Popüler Yayınlar