Kadına hınçlı erkeklerin oyun bahçesi: Deponia!



Oyun oynarken kızları aralarına almayan erkek çocukların bazıları belli ki oyun yaparken de kızları aralarına almıyorlar. Deponia, oyunun konusuna bağlı olarak bu eğilimin çoğu zaman bir felaketle sonuçlandığına acıklı bir örnek. Hamburg merkezli oyun geliştirici Daedalic Entertainment, bulmacalı macera oyunlarındaki göz alıcı sanat yönetimi nedeniyle türün ikonik stüdyosu LucasArts’a benzetiliyor ve övgülere boğuluyor. Oysa LucasArts’ın diskografisinde Deponia’daki kadar bariz kadın düşmanlığı ve cinsiyetçilik içeren bir eser yok. Büyüyünce oyun oynamayı bırakmadık, iyi de hafta sonu çizgi film serilerinin renkli göz bağcılığına teslim olmayacak kadar büyümedik mi hâlâ?

Tehlike sinyalleri Deponia’nın giriş bölümünde hemen kendini gösteriyor. İlk dakikalardaki anlatım önceliği, ana karakteri Rufus’un ne menem bir karakter olduğunu veya onun hurda şehirden niye kurtulmak istediğini açıklamaya değil, eski kız arkadaşı Toni’nin tam bir “şirret” olduğunu göstermeye odaklı. Toni evin her yerine bıraktığı notlarla Rufus’u yokken bile azarlıyor. Rufus’un tüm notlara tepkisi “nah yaparım, çok beklersin,” düzeyinde. Rufus oyun tarihinin en nefretlik karakterlerinden biri. Tam bir asalak, hiçbir erdemi yok, her konuda hem suçlu hem güçlü.

Toni’nin ilk kez göründüğü sahnede de Rufus’a zehir saçmaktan başka işlevi yok. Gitmeye hazırlanan eski erkek arkadaşına bin türlü beddua sıralıyor, Rufus’un tamamen alaycı “oh sensiz gidiyorum” repliklerine en ağır yanıtları yapıştırmakla meşgul. Bu diyaloglar ne komik ne de ironik.

Rufus Elysium’a adım attığında daha kim olduğunu bile bilmediği bir kadını kurtarmaya kalkışıyor. Durumu anladığı meçhul, ama erkek kadını kurtarır, kadın tehlikede gibiyse kurtarma görevi erkeğe düşer, zihniyet bundan ibaret! Hadi bunu basit bir klişe niteleyip görmezden gelelim.


Kurtarma girişimi sırasında Kuvaq’a düşüp bilincini kaybeden bu genç kadın Rufus’un bir anda yegâne amacı haline geliyor. Bilin bakalım kadının adı ne: Goal! Yani amaç! Bu isim de hikâyenin toplam iki kadın karakterinden birine tepeden iner gibi konuluyor ve öyle kalıyor. Lütfen bunun da altını çizelim, Deponia’da karakter sayısı hiç az değil ama sadece iki kadın var! (Postanenin kapısında dikilen hanımefendi hiç konuşmadığı ve sadece sakız çiğnediği için karakterden sayılmıyor.)

Goal, Kuvaq’a düşer düşmez bir anda talipleri çıkıyor. Gökten karı düştü bari benim olsun talipleri bunlar! Hepsi şehir merkezinde sıraya girmiş. Vali de talipleri sırayla odasına alıp mülakat yapıyor ki Goal’u uygun kocaya verebilsin. Rufus rakiplerini görünce hemen korkunç replikleriyle sızlanmaya başlıyor: “Ama o benim, ben buldum, ben kurtardım, benim o benim…” Verilen yanıtlar arasında, “Evin bile yok, onu alıp da ne yapacaksın?” bile var!

Belediye binasındaki tek korkunç şey bu değil. Resepsiyonda sadece pembe elbisesi (pembe!) kırmızı ruju gözüken bir çam yarması oturuyor. Suratı görünmeyen bu “yaratık” inceltilmiş erkek sesiyle konuşuyor ama bazen kontrolü kaybedip erkek sesine dönüyor! Bunun çok komik olacağı düşünülmüş. Senariste göre trans olmak, erkekken kadın olmak, kadın kılığına girmek gülünç bir şey çünkü! Gişenin üzerindeki soru işareti oranın danışma olduğunu ima etmekten çok bu yaratığın cinsiyetine işaret ediyor: "Nesin sen ya? Erkek misin kadın mısın?" 



Rufus, Goal’u takıntı haline getiriyor çünkü Goal oyunun büyük bölümünde baygın! En güzel kadın dırdırlanmayan, uslu uslu bir köşede oturan veya uyuyan kadındır ne de olsa! Sürekli öfkeyle hırlayan Toni’nin tam tersi! Oyunun bir yerinde Toni’yi sakinleştirici iğneyle yatıştıran Rufus “o hali”ni daha çok sevdiği kadının gerçek tezahürünü Goal’da buluyor. Kaşına gözüne vurulmuş değil, o kadar naif bile değil! Çok güzel uyuyor ve Rufus onu kurtardığını ispat edip de gözüne girerse Elysium’a giriş bileti olabilir. Mantık evliliği gibi bir şey! 

Oysa Toni o kadar güvenilmez bir kadın ki Rufus’un en yakın arkadaşı Wenzel’in evindeki duşta yıkanırken basılıyor! Duşun kapısı açıkken içeri Elysium polisleri dalıyor. Toni ikinci kez basılıyor! O duş kapısı hiç kapanmıyor, Toni hiç tepki göstermiyor! Böyle de utanmaz bir kadın!

Wenzel’in evindeki facia bununla kalmıyor. Goal’u barındırmaya “hak kazanan” Wenzel bilinci kapalı haldeki kadını bir tür yedek parça gibi bodrumdaki dolaba kapatmış! Kullanma zamanı gelince kullanacak ama şimdilik banyoda zaten bir kadın olduğu için diğerini gereksiz sayıp rafa kaldırmış! 

Kadına yedek parça muamelesi yapma densizliğinin birkaç adım ötesi de var. Rufus’un terk edilmiş bir tren hattında rastladığı beyin cerrahı makine mühendisinin kadınları mekanik aksamlara benzeterek yumurtladığı cevherler o kadar çok ki sayamadım bile! Rufus’un bu ihtiyara danıştığı “sorun”lardan bir tanesi şu: “Kız arkadaşım çok kilolu!”

Bu ergen erkek kafası aşağılama ve hakaret girişimlerinde etrafta bir kadın bulamazsa bu sefer de erkekliğe saldırıyor. Rufus ile Goal’un nişanlısı Cletus arasındaki tartışmalarda ilkokul düzeyinde birçok “kız kılıklı” sataşması var.

Cletus: Hanımlar önden…
Rufus: Grrrrr!

Kadın olmak sinir bozucu bir şey çünkü! Keza, Rufus'un iğrenç karakteri çeşit çeşit yöntemle vurgulanırken Cletus'un "gıcıklığı"nın tek göstergesi janjanlı kostümü ve çıtkırıldım konuşması.

Belediye binasındaki hanımbey görevlide olduğu gibi pembe hep alay konusu. Rufus’un hurdalıkta bulduğu arabanın iç döşemesi pembe, torpidosunda balerin figürü var: “Iyy, kimin arabası bu, kim arabasını pembe döşer ki!” Rufus dalavereyle arabanın anahtarını ele geçirmeye çalışırken sorgulama faslında son derece komik durumlara düşüyor çünkü bir erkeğin pembeye ve baleye ilgi duyması çok matrak!


Bitmedi! Rufus’un rastladığı ilk kadını Elysium’a bir basamak olarak görmesi yetmiyor (bunun alenen itiraf edilmesinin zaten çok sağlam olmayan ana karakteri tuzla buz ettiğini bile fark edememişler) işler sarpa sarınca bir de Goal’un hafızasını siliyorlar. Hiçbir şey anımsamayan kadın en güzel kadındır! Beyninde kartuş olan kadın en kullanışlı kadındır! Bu ayrıntının rezil rüsva bir tecavüz sahnesinden hiç farkı yok! Rufus bir sahnede işlediği tecavüz suçunun vicdani yükünü kaldıramayıp itiraf ediyor. Eski kartuş yerine takıldığı anda kadın dırdıra başlıyor ve Rufus pişman oluyor. Tabii ki pişmanlığı Goal’un hafızasını sildiği için değil, tazelediği için daha büyük.

Son sahnede Goal’un “yedek kartuş”u Rufus’ta kalıyor. Hem Kuvaq’ın hem Rufus’un geleceğini bu yedek kartuş garantiliyor. Kadının hafızası üzerinde de mülkiyeti yok, tüm bedensel mülkiyet hakları yine ve sadece erkeğe ait!

Deponia’nın gayet başarılı görsel tasarımına gölge düşüren tüm bu köhnelik, şımarıklık, küstahlık, adını siz koyun, yapım sürecinin senaryo ve test aşamasında tek bir kadının olmayışının hazin bir sonucu. İşin vahim tarafı, romantik ilişki mizahına fazlaca yaslanan böyle bir metinle çalışırken belli ki hiçbir kadının fikrine danışılmamış. 

Erkek erkeğe oynamak tam tamına böyle bir şeydir zaten.

Popüler Yayınlar