CELLATLAR İYİ HİKAYELERİ ASLA DUYMAZLAR



* Oyunun sürprizlerini çok fena bozan bir yazıdır.




Çok az oyun öldürmenin vicdani ve ahlaki yüküyle ilgilenir. Çoğunda öldürmek veya yok etmek güçle ilişkilidir. Öldürdükçe tecrübe puanları (XP) birikir, seviye atlanır, oyun kumandasının öbür ucundaki  sıradan kuklalar güçlendikçe kurşunları sünger gibi emen, uçurumdan düşse de yaralanmayan, kaplanları bir yumrukta seren süper kahraman türevlerine dönüşürler. Güçlenmek baş döndürücüdür. Vicdanmış, ahlakmış  hak getire. Onlar gerçek dünyada olur kuzum. Piksellerden ve birlerden, sıfırlardan oluşmuş karakterleri öldürmenin ne yükü olabilir ki, bazılarına göre.
Ama bazı oyunlarda terazideki bu dengeyi karakterizasyona ve hikaye anlatımına yüklenerek kurmaya çalışıyorlar. İyi yazılmış bir karakteri öldürmekte zorlanan senaristler misali, oyuncuların da iyi yazılmış karakterleri öldürmekte zorlanacakları, bu sanal açmazın da oyun deneyimini zenginleştireceği varsayılıyor. Bu bakımdan Far Cry 4 son derece ilginç bir çelişki yumağı. Genelinde silah kullanmak için aksiyon dolu bahaneler yaratıp dururken, kapanış perdesinde “adam vurmak sıkıcıdır” diyor. Oyun boyunca öldürmeyi, avlanmayı ödüllendiriyor ama hikayesinin kilit noktalarında tercihi oyuncuya bırakıyor. Haritaları %100 tamamlamadan rahat edemeyen bir oyuncu, eğer  50-75 küsur saati oraya buraya ölüm kusarak geçirdikten sonra tetik manyağı olmamışsa ve kaderi kuklacıya teslim edilmiş bir karakterin neler dediğini umursarsa tek bir ödülle uğurlanıyor: İyi bir hikaye!

Çünkü Far Cry 4 en başından itibaren Tarantino’nun deli zamanlarından kalma bir film gibi kurgulanmış. Annesinin vasiyeti üzerine küllerini dökmek üzere Himalaya’nın eteklerindeki  Kyrat’a gelen bir delikanlı mezhep savaşının ortasına düşüyor, diktatör Pagan Min’e karşı savaşanlar arasında taraf seçmek zorunda bırakılıyor ve bu mistik cennet parçasını tam bir cehenneme çeviriyor. “Annemin küllerini serpmeye gelmişken şöyle 1500 kadar askeri havaya uçurayım, çünkü çok üzgünüm!”

Burası Kyrat.


Himalaya’nın zirvesi haricinde her yerine gitmek serbest. Görünmez duvarların izin verdiği ölçüde tabii .Aslında Himalayalara da birkaç kez uğramamıza izin veriyorlar. Pek matah değil. Oksijeni kıt yerde aksiyon olmuyor. Orada şunlar var:


Bir de bunlar. 



Kurşun geçirmez kar leoparları. Bir rivayete göre kadim savaşçıların ruhları leopar suretinde savaşmaya devam ediyormuş! Mantıklı.
 
Kyrat özgürlük savaşçılarına bakılırsa ülkeyi cehenneme çeviren asıl kişi Pagan Min. Kelimelerini özenle seçerek son derece nazik ve aksansız konuşan, pembe takım elbisesini hiç değiştirmeyen ve yemeyi içmeyi çok seven bu adam ülkede dini ayinleri ve alenen yapılan ibadetleri yasaklamış. Pagan Min’in psikopatlığına birkaç kez birinci şahıs gözüyle tanık olsak da, her diktatörlükte ve mezhep savaşında olduğu üzere hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir.

Bakın bu Amita:


Kyrat geleneklerine ve köhnemişliğine derinden öfkeli. Ailesi tarafından bir adamla evlendirilmek istendiğinde dört yaşındaymış! Kyrat’ın binlerce yıllık tarihi boyunca tek bir kadın lider görülmemiş! Ama Kyrat’ın gelecekteki refahına dair uçuk planları var. Verdiği görevlerden birinde Pagan Min’in uyuşturucu fabrikasının ele geçirilmesini istiyor. Gerekçesi de şu: Kyrat’ın hiçbir sanayisi yokmuş, doğal kaynaklar yetmiyormuş, halk özgürlüğe kavuşunca neyle geçinecekmiş! Yahu az önce üç tane geyikten altı tane post çıkardım, üçüyle cüzdan yaptım, etlerini de sattım. Buraya gelirken de yolda şu sarılı kırmızılı otlardan toplayıp adrenalin ilaçları yaptım. Aşağıdaki ırmakta boyum kadar balıklar dolaşıyor. Himalaya ahanda şurada, tuzlarını toplayıp satsanız dünya para eder, sen hangi kaynaksızlıktan bahsediyorsun Amita, mealinde onu reddedip Sabal’ın kapısını çaldım.

Bu da Sabal, yakışıklı çocuk, efendi de.



Sabal’ın teklifi daha mantıklı. Bu pislik Kyrat’ı zehirlediği kadar zehirledi, o fabrikayı yok etmeliyiz diyor. Çok ahlaki görünse de bu görev daha eğlenceli çünkü işin içinde bir file binip fabrika bacasını yıkmak var. Ha, ondan sonra da muhtelif yerlerine C4’ler yerleştirip Himalaya’nın en yüksek noktasından görülebilen bir patlamayla ortamı terk edeceğiz. Evet, uyuşturucunun kökünü kazımak çok daha eğlenceli.

Yalnız Sabal ile Amita’nın güçler çatışması bir noktada gerçek yüzünü gösteriyor. Sabal’ın bir yobaz olduğu anlaşılıyor. Tanrı’ya karşı işledikleri suçlar nedeniyle bir grup askerin boğazını kestirttiği söyleniyor. Görüntüleri de var ama halüsinasyon yaratan bir maddenin etkisi altındayken bu bilgiye de güvenilmez.  

Kyrat halkı için büyük önem taşıyan antik bir tapınak ya yok edilecek, ya da saldırıdan kurtarılacak. Amita tapınağın yok edilmesinden yana. Tapınak Kyrat’taki bağnazlığı simgeliyormuş! O yok edilirse bağnazlık da yok edilecek sanki. Bu noktada Amita’nın Pagan’dan da, hatta tapınağın yok edilme ihtimali karşısında küplere binip Amita’nın ölüm fermanını çıkaran Sabal’dan da hiçbir farkı kalmıyor. 

Sıkıysa sen yok et!

Bu açmaza gelene dek o tapınaklarda çok dolaştım. Hepsi birbirinden güzeldi. Silah takırtılarının eksik olmadığı o coğrafyada huzur verici dinlenme vahalarıydı. Bu aklı evvellerin silahlara ve patlayıcılara sarılmadan önce dinlere saygılı olmayı öğrenmesi  lazım! Her tür pis işi yaptırabilirler ama o nefis heykellerin olduğu, çanlarını çevirdiğim, mumlarını yaktığım, havuzlarında yüzdüğüm tapınaklarını yok etmem!  Hayır, güdümlü roket atarları elime tutuşturup beni kandıramazsınız. Hımm, fiyakalı silahmış!

Amita ile Sabal arasındaki ipler böyle kopuyor. Sabal’ın cellat tiradı her bakımdan sinir bozucu. Amita’nın infaz görevi de, her pis iş gibi kuklam Ajay’e düşüyor.  O tetiği nah çekerim! Amita kuklacıya bırakılan bu küçük karar anının sonucuna pek minnettar değil. “Aman ne asil davranış!” diyor kapıdan çıkarken. “Beni esirgemiş olabilirsin, ama Kyrat’ı öldürdün bile!” 

Ben geldiğimde zaten ölmüştü paçoz!

Sabal onu öldü biliyor. Amita ortadan kayıp. Muhtemelen Sabal’ı devirmenin planlarını yapacak. Bu güçler çatışması hiç bitmeyecek.  Sorunlarını pafgümle halletmeye çalıştıkları için bitmez de. Neyse, nasıl olsa Ajay’dan diplomatik çözüm bekleyen de yok.

Asıl kilit noktası Pagan’ın akıbeti. Her şeye noktayı koyacak göreve doğru yol alırken, fonda Tarantino’yu kıskandıracak şu olağanüstü müzik çalıyor:




Pagan Min sofrayı donatmış, tek başına bekliyor! Korkusuz mu, sadece deli mi, yoksa umurunda bile değil mi? Galiba en sonuncusu.  Birkaç dakika önce altından yapılmış devasa heykelini havaya uçurduğumuzda telsizden sakin bir sesle sadece şunu demişti: “Posterleri yırtıyorsun, heykelimi yıkıyorsun, benim suretlerimle ne derdin var?” Sahi Kyrat’ın deli koşturmacası içinde Pagan’dan nefret ve öfke dolu bir şey işittim mi? Ajay’i dünyanın en korkunç ve en kaçılamaz hapishanelerinden birine tıkmıştı gerçi. 

Pagan iki seçenek sunuyor, “Bir, beni hemen şuracıkta vurabilirsin ki çok sıkıcı. İki, bu güzel yemeği yedikten sonra annenin küllerini beraber dökeriz, sonra da sen kral olarak yeni hayatına başlarsın.”

İşin içinde bir bit yeniği vardır, kesin. Kapı açıldığı anda askerlerin yaylım ateşina maruz kalacağım. Kapı aralanıyor, hiçbir şey. Pagan küçük bir mabete kadar eşlik ediyor. Ajay’in ailesine dair bazı sırları da paylaşıyor, bu güç çatışmasının karanlıkta kalmış tarafını. Küllerin bırakılacağı o mahrem anda Ajay'i yalnız bırakması saygıdan mı, yoksa dışarıda kaçmaya mı hazırlanıyor? Kaçmadan önce de bir bomba bırakmıştır muhtemelen. Pagan o kadar klişe değil, yapmaz öyle şey.

Dışarıda bir helikopter sesi. Buraya kadarmış! Pagan havalanan bir helikopterden sesleniyor! “Her seçimin bir sonucu vardır Ajay! Kyrat’ı sana bırakıyorum, ama helikopteri alıyorum.”

Helikopterin uzaklaşmasını şaşkın bakışlarla seyrederken ufak bir tercih anı daha bırakılıyor. Roket atarı hemen şimdi kullansam mı? I-ıh, bazen ilginç bir karakterin edeceği iki çift laf, gökte alev topuna dönmüş bir helikopter görmekten daha eğlencelidir.

Az önce bir diktatörün kaçmasına göz mu yumdum? I-ıh, piksel o piksel.





  




Popüler Yayınlar