UNITY FELAKET DEĞİL, SERİNİN EN KOMİĞİ
Assassin’s Creed serisinin en kötüsü denerek yerden yere vurulan şu kara koyun Unity’i indirimlerin birinde yakaladım. Zaten bugünlerde hangi oyun yerden yere vurulmuyor ki! Oyuncu öfkesi denen illetin tükürmediği bir şey kaldı mı? Sosyal medyadan yükselen bu tür “korkunç kötü” çığlıklarını olumlu bir şeye dönüştürmek kolay aslında.Ya korkunç kötü ama çok eğlenceliyse mesela? Tıpkı çöp filmler gibi, B filmleri gibi. Denemeden bilemezsin. Kötünün de cazibesi vardır.
Ayrıca üzerinden epey zaman geçince, yamalar
yayınlandıktan sonra kötü oyunları denemek asgari risk taşır. Gerçi Unity
yamalandıktan sonra bile bug dolu ama konsolu havaya uçurmuyor. Nerede çokluk orada bokluk diye boşuna
dememişler. Oyun tarihinin en kalabalık NPC nüfusuna sahip şehri.
Yamadan sonra nüfusu biraz azalttılar. Yine de, mesela beş sene önceki
oyunlarla kıyaslandığında, Unity haritasında dolaşmak hâlâ öğle saatinde Mecidiyeköy’de
dolaşmaya denk bir his uyandırıyor. Paris için bunu söylemek utanç verici ama
durum bu.
Yalnız Mecidiyeköy kalabalığına kıyasla Unity Paris
kalabalığının çok komik bir tarafı var. Oyundakiler aniden paniğe kapılıp ciyak
ciyak kaçışma ve ortalığı tam bir kaosa boğma eğilimindeler. Yapay zekanın
anksiyete düzeyi had safhada. Yaprak kımıldasa, birinin omuzuna değseniz
sanırsın dünyanın sonu geldi. Devrim dönemlerinde böyle hassasiyetler oluyor
herhalde.
Bu sürekli çığlıklar atarak kaçışan kalabalıkları Prototype oyununda da yapmışlardı, feciydi ve sinir bozucuydu.
Unity’dekiler bir nevi panik parodisi gibi. Kafelerde sürekli koşan ama hiçbir
yere gidemeyen, tek bir noktaya sabitlenmiş beşerli gruplar gördüm. Hani şu
koşarsın koşarsın ama bir türlü uzaklaşamazsın kabusları gibi.
Neyse, şimdiye dek bir Assassin’s Creed oyununda rastladığım
en utanç verici göreve değinmek istiyorum.
Görev şu:
Paris'te bir sansür konseyi varmış ve hoşlanmadıkları tiyatro oyunlarını baltalamak için eleştirmenlere para karşılığı kötü eleştiri yazdırıyorlarmış. Böyle bir sansür yöntemi hiç duymadım. Sanırım oyun sitelerini para karşılığı taraflı ve iyi eleştiri yazmakla sürekli suçlayan öfkeli çocuklarla dalga geçiyorlar. Neyse, sansür varsa hemen mücadele etmek gerekir. Hemen ACCEPT hemen ÜÇGEN.
Görevin ilk adımı, ELEŞTİRMENİ BUL. Bu kalabalıkta eleştirmen nasıl bulunur ki? Akreditasyon veren bir yer varsa önce orayı mı bulsam acaba? Nerede akreditasyon varsa eleştirmen oradadır. Poğaça ve çay ikram edilen yerlere de bakabilirim ama Fransız'ların poğaça yediklerini sanmıyorum. Ortalık zaten karışık. Henüz sinema da icat edilmiş değil ki sinemalara bakayım. Daha çok ilkel bunlar, tiyatro izleyip eleştiri yazıyorlar.
Yeni oyunlar çok rahat hakikaten. Bulamazsan "BAK SARIYA BOYADIK AHANDA BURADA" diye mutlaka gösteriyorlar. Ben eleştirmeni bulunca öldürmek zorunda kalmasam bari diye endişelenirken (AC evreninde başka bir çözüm yöntemi akıl edilmiyor genelde) hiç tahmin edemediğim çok daha korkunç bir evreyle karşılaştım: "ELEŞTİRİYİ ÇAL!"
Eleştiri çalmak korkunç bir şey! Bu devirde blog da yok internet de bilgisayar da. Oyunda COPY-PAST kombosu bile yok. Nasıl çalınabilir? Hah, eleştiriyi bir de polisler koruyor. Hakikaten oyunlarda fantastik hayal gücü sınır tanımıyor. Bu kadarı da çok fazla!
Arka cebinden aşırdım. Hayır, USB'de falan değildi. O devirde o da yok. Adam yazmış cebine tıkmış. Kağıt kalemle yazmış, iğrenç! Eleştiri de hap gibi bir şey. Twitter'ın atası olabilir bu. İlk satırı çok ilginç. O yıllarda eleştiriden para kazanabiliyorlarmış demek ki.
Sırada sansürcü başını bulmak var. Yine her yer kalabalık. Her yerde miting, protesto. Şöyle gönül rahatlığıyla Paris'te dolaşayım, alış veriş yapayım yok! Şu kuklayı kim yakmışsa o sansürcü olabilir diye yaklaştım ama değilmiş! İçimden bir ses bu iş kanlı bitecek diyor.
Sansür denince soğukkanlılığı yitirmemek o kadar zor ki! Eskiden olsa çarşaf çarşaf makale yazardım. İnsan yaşlandıkça daha az sabırlı oluyor. Ben de bıktım artık. SANSÜRE HAA-YIR, SANSÜRE HAA-YIR SANSÜRE HAA -
- YIR! Ooops! Gene mi sansür ya, gene mi sansür derken galiba elimin ayarı kaçtı.
Bu görevden sonra bir süre kendime gelemedim. Kıyılarda avare avare dolaştım. Bunu bana nasıl yaptırırlar. Nasıl eleştiri çaldırırlar. Korkunç!