Retro Belgesel #2 - Kehanet / Omen (1976)
Türkiye'de bu afişle vizyona girmişti. |
Bu manzarayı
önünüzde tutunca Kehanet sinema tarihinin en özgün fikri olarak sivrilmiyor
belki. Ne var ki iman gücüne rağmen kötülüğün engellenemeyeceğine dair bir önerme
getirerek dönemin kötümserliğini seleflerinden çok daha iyi yakalıyor.
Şeytani bebek filmleri furyasının asıl bundan sonra başlaması bile yeterli bir
gösterge sayılabilir.
Zamanın efsaneye dönüştürdüğü hemen her film gibi “Kehanet”
de efsane olsun diye çekilmemişti. Hollywood’un özgün fikir sıkıntısı çektiği
zamanlarda İncil’i karıştırmadığını biliyoruz. Bu huylarını 50’lerin sonlarında
terk etmişlerdi. Nitekim filmin çekirdek öyküsü stüdyolardan değil, alelade bir
yemek sohbeti sırasında ortaya çıkmıştı.
Harvey Bernhard ve Bob Munger’ın birlikte
yedikleri öğle yemeği bir iş yemeği bile değildi. En azından Munger
meslektaşına “Vahiy kitabını hiç okudun
mu?” diye sorduğunda aklından geçen şey iş değildi. Bernhard’ın olumsuz yanıtı
üzerine devam etmişti: “Sence Deccal bir çocuğun vücudunda dünyaya gelseydi ne
olurdu?” Munger, belki eğlenceli bir fikir jimnastiği amaçlıyordu ama
Bernhard’ın tepkisi beklenmedikti. Elindeki çatalı tabağa düşürdü. Müteakip saatlerde
de bu fikir üzerinden 10 sayfalık bir senaryo taslağı yazıverdi. Bernhard’ın
bir sonraki işi, elindeki taslağı bir miktar avans ödeyerek deneyimli yazar
David Seltzer’e emanet etmekti.
Seltzer hikaye
üzerinde kalem oynatmaya başlamadan önce üç aylık araştırma döneminden geçti.
Sonrası nispeten kolaydı. Yazma işi dört haftasını alacaktı. İnanılmaz ayrıntılar
ne kadar törpülenirse o kadar gerçekçi bir öykünün ortaya çıkacağını düşünen
Bernhard’ın talebi üzerine tarikatlardan ve gargoylların süslediği gotik
binalardan uzak durmuştu. Bu yüzden de senaryoda çakal tarafından gebe bırakılan
bir kadının betimlemesine asla yer verilmemişti. Halbuki malzeme buna çok müsaitti.
Seltzer, şeytan yanılsaması üzerinde odaklanacak ve hikayeyi psikolojik bir
gerilim filmi olarak kuracaktı. Kutsal metinlerdeki “Kötülük sonsuz denizden
yükselecek” gibi muğlak tanımları “Deccal siyasetin içinden gelecek” şeklinde deşifre
ederken komplo teorilerine kapı açıp siyasi gerilim kalıplarına da yaklaşarak.
İlk önce Warner
Bros.’a götürülen proje reddedildi. The Exorcist korku türünü yeniden
canlandıran bir başarı olarak görülse de hiçbir stüdyo kısıtlı bütçelerini bir
korku filmine ayırmaya yanaşmıyordu. Buna ilk aşamada 20th Fox da dahildi. Filmin karmaşık görsel efektler gerektirmemesi nedeniyle, İngiliz oyuncularla
İsviçre’de düşük bir bütçeyle çekilmesi kararlaştırıldığında henüz Peck ve
Remick gibi oyuncuların adı bile anılmamaktaydı. Gelgelelim, gerçekçi öykülerin
adamı olarak tanınan Peck’in seyirci nezdindeki konumu, inandırıcılığın
önemsendiği bir yapımda bir avantaj olarak göz ardı edilmeyecekti.
O vakte kadar TV filmleriyle oyalanan ve
kariyerinin TV’ye kilitlenip kalmasından endişelenen Donner, proje babası
kalemşörlerle aynı fikirdeydi. Filme hiçbir zaman bir korku filmi gözüyle bakmamıştı.
Buna rağmen filmde “Damien gerçekten Deccal’ın tezahürü mü? Zincirleme
tesadüfler ortak bir hezeyana mı yol açıyor?” gibi sorularla izleyiciyi
ikilemde bırakmak hedeflenmemiş, doğrudan etki amaçlanmıştı. Gerçekten de seyirciye
sunulan tüm bilgi kırıntıları Damien’ın kimliğine dair şüpheye yer bırakmayacak
niteliktedir.
Uluslararası
dolaşıma çıkmayıp sadece yerel sinemalarda gösterilen küçük çaplı yapımlara
ayrılan 2.8 milyon dolarlık bütçeyle Donner’ın, onu TV cehenneminden kurtaracak
bir umut kapısı olarak gördüğü filmde teknik gövde gösterisine girişecek durumu
yoktu. Ölüm sahnelerinin birçoğunda özel efekt uzmanı John Richardson’ın
yaratıcı çözümlerine güvenmek zorunda kalacaktı. Ama mesela, rahibin ölüm sahnesini
senaryoda yazıldığı gibi [çatıdan fırlayan metal çubuk rahibin kafasından girer
kaba etinden çıkar ve cesedi kazığa geçirilmişçesine kalakalır] çekmenin
imkansız olduğunu anladıklarında ellerinden gelenin en iyisiyle idare etmişlerdi.
Donner ilave
gider gerektirmeyen reji yeteneğine, mizansenlere, kusursuz kadrajlara, ve kurguya
yüklenmişti. Elinde sinema gramerinin yalın ve sonsuz olanakları varken fazlasına
da ihtiyacı yoktur aslında. Meşhur kafa kopma sahnesinin inandırıcılığından
şüpheye düşünce kurgu masasında seyircilere tuzak kurar. İzleyicilerin korkunç
sahnelerde yaklaşık üç saniye kadar gözlerini kapadıklarını gözlemleyen
yönetmen, sahneyi geri dönüşlü kurgulayarak uzatır. (Bugün daha ziyade John Woo
kurgusu olarak anılan şeyi dener.) Böylece seyirciler gözlerini açtıklarında
dehşet hâlâ oradadır.
SAKIN GÜLME!
İmkanları kısıtlı
olsa da, Donner, şikayet edemeyecek kadar iyi bir oyuncu kadrosuna sahipti.
Özellikle de yan rollerdeki İngiliz oyuncuları açısından. Ancak anahtar
karakterin bir çocuk olması riskliydi. Bu yüzden çocuk oyuncuyu seçerken en zor
sahneyi, yani kiliseye girmek istemeyen Damien’in arabanın içinde annesini
hırpaladığı sahneyi çıkış noktası olarak kullanmıştı. Provalarda Harvey
Stephens’a “Bana bağırarak saldır ve sakın durma,” der. Donner bu provadan
birkaç yara bereyle ayrılır ama kararı kesindir: “Bu çocuk Damien!”…Filmin ilk
kurgusunda yer almayan ve Damien’ın kameraya bakıp sırıttığı sahnede de Donner
çocuk psikolojisinin ters mantığından faydalanır. “Sakın gülme Harvey, yoksa
küserim, sakın gülme, gülme, gülme!” Harvey sonunda dayanamaz ve o tekinsiz
sırıtma ortaya çıkar. Stüdyo başkanı, merminin ağır çekimde havada süzüldüğü
sahneyi içeren ve kilisede noktalanan final sahnesinin bulunduğu ilk kurguyu
görüp de Donner’a “Sence çocuk hayatta mı?” diye sormasa, muhtemelen bu sahne
eklenmeyecek ve seyircileri derin bir huzursuzlukla uğurlayan o nihai etki
sağlanamayacaktı.
Oops! |
Son tahlilde
“Kehanet” maliyetini kat be kat çıkartan gişe geliriyle ve küçük çaplı bir
olaya dönüşmesiyle, dehşet içinde bıraktığı seyircileri hariç herkesi güldüren
bir proje oldu. Donner’ın kariyerini ivmelendirip ferahlattı. Bugün korku
sinemasını hâlâ etkileyen bir klasik olarak sinema tarihinde sarsılmaz bir yere
sahip. (En son Son Durak 3'teki ölümleri haberleyen fotoğraflar esprisi
buradan esinlenilmişti.) Tamamen Hıristiyan kökenli bir metnin doğruluk iddiası
taşımayan kurgusal yorumundan ibaret olsa da evrensel 666 korkusunun
[Hexakosioihexekontahexafobi] asıl sorumlusu da o! Dönemin izleyicilerinin
ihtiyacı olan en son şey yeni bir korku olsa da…
KEM GÖZLERİN GÜCÜ
Katherine’in (Remick) hastane odasında dadıyı görür görmez
donakaldığı sahne bugün bazı izleyiciler tarafından gülünç bulunur, filmin
eskimişliğine yorulur ve hep şu soru sorulur: “Katherine dadıya niçin karşı
koymadı?”
Bunu soranlar köpekle ilk dadı arasındaki bakışmayı ve bu bakışmanın
intiharla sonuçlandığını unutuyorlar. Karanlıklar prensinin hizmetkarlarının
gözleri telkin gücüne sahip. O zaman sormamız gereken soru şu belki de:
“Katherine pencereden itildi mi yoksa kendisi mi atladı?”
TESADÜF MÜ LANET Mİ?
Filmin çekimleri sırasında basına da yansıyan o kadar çok
kaza olmuştu ki gazeteler yapımcıların uydurduklarını düşünmeye başlamıştı.
“Exorcist” kadar olmasa da tekinsiz tesadüfleriyle sabıkalı bir filmdi.
- Ekibi taşıyan uçak, geri dönüş yolculuğunda bir kuş sürüsüne denk gelir, motor hasar görür, irtifa kaybedip bir arabanın üstüne düşer. Arabada pilotun karısı ve çocuğu vardır.
- David Seltzer’in bindiği uçağa yıldırım çarpar.
- Donner’ın Londra’da kaldığı otel IRA tarafından bombalanır.
- Babun saldırısı sahnesinin çekildiği hayvanat bahçesindeki bir bekçi, çekimler tamamlandıktan sonra bir aslan tarafından parçalanır.
- Çekimlerin ilk gününde görsel efekt ekibinden iki kişi ağır bir trafik kazası geçirir.
06/06/2006’DA NELER OLDU?
Dünya üzerinde farklı
etnik gruplar tarafından kullanılan en az 11 değişik takvim olmasına rağmen,
2012 yaygarasına benzer söylentiler de üç tane 6 rakamının takvimde biraraya geleceği gün için de yapılmıştı. Sonuçta 1806'da ve 1906'da ne olduysa aynısı oldu. Yani hiçbir şey. Ama şunlar da yaşandı.
- Amerikalılar Normandiya çıkartmasının 62. yıldönümünü andı.
- Thrash metal grubu Slayer, “Unholy Alliance” adını verdikleri konser turuna başladı.
- Ann Coulter “Godless: The Church of Liberalism” adlı kitabını yayımladı.
- [www.v-generations.com] adlı internet sitesi faaliyete geçti.
- Yahudiler Kudüs’ün İsrail yönetimine geçişinin 9. yıldönümünü kutladı.
- Güneş Boğa burcuna girdi.
- AMD yeni işlemcisi AM2’yi piyasaya sürdü.
- Sabah kalktığımızda takvimler Salı gününü gösterdi ve işe giderken hafta sonuna kaç gün kaldığını hesapladık.
- Beyoğlu’ndaki kazılar bitmedi.
DAMIEN KRONOLOJİ
Serinin devam filmlerinde kabaca neler oldu?
Damien: Omen II (1978)
- Damien’ı dünyada öldürebilecek tek şey olan 7 kutsal hançeri Robert Thorn’a veren Carl, infaz görevi için başka birini ikna etmeye çalışır. Damien’ın Medusa-vari bir yaratık olarak resmedildiği ören yerinde ikisi de diri diri gömülürler.
- Damien, amcası tarafından himaye altına alınır. Askeri okula yazılmıştır. Psişik güçlerini keşfeder. (Okulda dalaştığı bir genci bakışlarıyla paralar, kuzenini öldürür.)
- Thorn ailesini uyarmaya çalışanlar kaçık din fanatikleri gibi davranırlar. Zaten pek zeki olmayan Richard ve Ann Thorn’un işi iyice zorlaşır.
- İlk filmin kafa kopma sahnesinin muadili olma işlevini asansör sahnesi görür. Dönemine göre nadir rastlanır bir ikiye bölünme efekti.
- Gizemli ölüm sahnelerinden önce bir karga belirir. Ona dev bir kurbağanın vıraklaması eşlik eder. Tuhaf ve komik!
- Öncelikli amacı enerji ve elektronik olan Thorn şirketi, küresel gıda ve tarım politikasının daha kârlı olduğuna karar verir. Kararın fikir babası Damien’ın müritlerinden biridir.
The Final Conflict (1981)
- Sam Neill tarafından canlandırılan Damien artık Deccal olduğunun açık seçik bilincindedir. Gözünü beyaz saraya dikmiştir.
- Mesih’in doğum tarihi yaklaşmaktadır.
- Yedi hançer tesadüfen bulunur. Birbirinden beceriksiz 7 rahipten oluşturulan bir suikast timi Damien’ı öldürmek üzere harekete geçer.
- Roma’daki gökbilimcilerin gözleri önünde Mesih’in doğumu gerçekleşir.
- Damien, müritlerine 24 Mart gecesi doğan tüm erkek çocuklarının öldürülmesini emreder. Hayır, hiç kimse bebek Mesih’i bir sandala koyup Thames nehrine bırakmaz.
- Son karşılaşmada zafer İsa’nın olur. Kapanış jeneriğinde İncil’den alıntılar eşliğinde inancın galip geleceğinin altı çizilir.
Not: Video filmi “Omen IV: The Awakening” dişi Deccal
fikriyle oyalandığı ve Damien’la alakası olmadığı için görmezden
gelinmiştir.
* Bu makale 2006 yılında Film+ dergisinde yayınlanmıştır. Bilgilerin büyük çoğunluğu filmin iki diskli koleksiyon baskısında yer alan yapım belgesellerine ve sesli yorumlara dayanmaktadır.