YANIK ARMAĞAN - Hasır Adam 40 Yaşında.


"Yapımcılar, bu filmin yapımı sırasında ibadetlerinin mahrem köşelerini açtıkları ve cömertçe işbirliğinde bulundukları için Lord Summerisle’a ve onun İskoçya batı sahillerindeki ada halkına teşekkür ederler.” [The Wicker Man filminin açılışından]

1973 yapımı İngiliz kült sineması örneği The Wicker Man (Hasır Adam), 40. yıldönümünde kendi ülkesinde sansürsüz olarak tekrar gösterime giriyor. Filmin az bilinen ayrıntılarıyla çekim öyküsünü anımsamanın tam zamanı öyleyse. Niçin kesildiğinin yanıtlarını da bu yazıda bulabilirsiniz.



İlginçtir ki, The Wicker Man gösterime girdiği 1973 yılında anavatanı İngiltere’de de ağır temposu yüzünden neredeyse dışlanan bir film haline gelmişti. Hammer seriyalleriyle klişelere saplanıp kalan İngiliz korku sinemasına taze kan getirmek amacıyla yola çıkan yapımcılar için düş bozumuna uğratan bir sonuçtu kuşkusuz.

Oysa, yazar Anthony Schaffer, Hammer korkularını hiç yakınmadan takip eden seyirciye çok da yabancı gelmeyecek motifleri (ayinler, okültizm, insan kurban etme ve erotizm) kullanarak yazmıştı hikayesini. Önemli bir farkla. Bu kez tarihi gerçeklik hissi ağır basacak ve seyirci suni bir dünyaya davet edilmeyecekti. Temel dayanak noktası, tek tanrılı dinlerin lanetlediği pagan ayinleri, özellikle de Almanya’yı ziyareti sırasında ahşaptan yapılmış dev bir insan heykelinin içine doldurulan insanların yakılarak kurban edildiğine tanık olan Julius Caesar’ın vaka kayıtlarına geçmiş ifadeleriydi. Gerçi İngiltere’de de İskoçya’da da bu tür bir şey ne duyulmuş ne de görülmüştü. Hikayedeki eylemlerin sahte din gibi görünmesi filmin etkisini büsbütün artıracaktı.

Çok şey bilen adam

Düşük bütçeli bağımsız bir yapım olarak tasarlanan filmin aynı zamanda fikir babalarından biri olan yönetmen Robin Hardy (hikayeyi Thames nehrindeki bir adada Schaffer’la beraber geçirdikleri tek bir hafta sonunda yazmışlardı) Hammer şablonunu yıkmayı hedeflerken saygıda kusur etmek niyetinde değildi. Christopher Lee gibi çok tanınmış bir isme yer vermek, filmin hitap ettiği kitleyi bu mazbut yapıma çekmek için önemli bir avantajdı. Üstelik hoş bir şaka niteliği de taşıyacaktı. Senaryo biter bitmez ilk götürdüğü kişilerden biri olan Lee, her nedense ilk önce filmin adını merak etmiş.  Hardy’e “Adını ne koyacaksın?” diye sorduğunda, konulan ismin filmin muazzam gizemini layıkıyla taşıdığından emin olan Hardy göğsünü kabartarak yanıt vermiş: “Hasır Adam". Nasıl olsa dünya üzerinde bu ismi duyar duymaz bunun paganlarla ilgili bir simgeyi çağrıştırdığını şıp diye anlayacak insan sayısı parmakla sayılacak kadar azdı. Lee, gözleri ışıldayarak hiç tereddüt etmeden “Druidlerle ilgili bir şey mi çekeceksin?” diye sorduğunda Hardy adeta sürprizi bozulan bir çocuk gibi yıkılmış. “Senden nefret ediyorum.”  Lee’nin o parmakla sayılan insanlardan biri olduğunu nasıl tahmin edememiştir ki!

Filmde ücret almadan oynamayı kabul eden Lee o andan itibaren projeye en çok güvenenlerden biri olacak, şarkı söylediği ve simsiyah uzun saçlarıyla dans ettiği sahneler hayranlarınca derhal kült ilan edilecek, beri yandan galada filmin dağıtımcı stüdyosu tarafından emrivaki kesilmiş kurgusunu izledikten sonra yaşadığı şok yetmezmiş gibi, yapımcı Michael Deeley’in “Hayatımda izlediğim en kötü 10 filmden biriydi” şeklindeki beyanına en çok o üzülecekti. (Deeley, sonradan bu beyanı inkar etmiştir.)

Kan donduran set

Hikaye bahar bayramının arifesinde geçmekte, doruk noktası ise 1 Mayıs’ta patlak vermektedir. Gelgelelim Hardy, yapımın cazibesini artırmak için seçtiği oyuncular Edward Woodward (dönemin çok sevilen TV yıldızı) ve Britt Ekland’ın da (dönemin seks ikonası) dahil olduğu ekibi adaya taşıdığında takvimler Ekim ayını göstermektedir. Bir İskoç adası için bu, dondurucu soğuk demektir.

Oyuncular, buhar çıkmaması için ağızlarına buz parçası koyarak pratik çözümler bulabiliyor, titremeyip hava sıcakmış gibi davranmayı oyunculuk yeteneklerine bırakıyorlardı; ama aynı şeyi açık havadaki çıplak dans sahnelerinde yer alan oyuncular için söylemek çok zordu. Howie karakterinin niçin o kadar kasıntı durduğunun yanıtını biraz da hava koşullarına bağlamak gerek. Hatta bunu öğrendikten sonra insan, onun Lord Summerisle’a dönüp “Çıplak dans ediyorlar!” diye bağırmasında hiçbir abeslik görmüyor. Lord’un yanıtı hem makul hem de komiktir. “Elbette çıplak dans edecekler; ateşin üstünden atlıyorlar. Elbiseyle atlayıp tutuşacak halleri yok ya?!”



Tuhaflık kimde?

Hardy’nin ustaca tercihlerinden biri de, tuhaf görünümünden bugün bile bir şey kaybetmemiş olan ada halkına yargılamadan bakmasıdır. Tuhaflıklarından bir zarar gelmeyeceğine bizi o denli inandırır ki, bir noktadan sonra işin içinde bit yeniği olduğunu düşünen Howie’nin bu insanlara fazla sert davranıp davranmadığını düşünmeye başlarsınız. Filmin ilk başındaki teşekkür notuyla “gerçekmiş gibi yapan” yarı belgesel tarz [mockumentary] Harry Waxman’ın kamera çalışmasıyla da pekişir. Yöre halkı bazen omuz üstü taşınan kameraya bakıp gülümser, tören kıyafetlerini gururla gösterir. Ekland’ın efsanevi gece dansı sahnesinde ve Paul Giovanni’nin periler dünyasına aitmiş gibi duran folk müzik çalışmasında bu etki iyice pekişir. Adalıların ruhani duruşunda korkulacak bir yanın olmadığına iyice kanaat getirdiğimizde ise hasır adam tüm dehşetiyle karşımıza dikilir. 

Woodward, yüzsüz hasır adamı ilk gördüğünde attığı çığlıkların rol icabı olmadığını söylüyor. “Hayatımda hiç o kadar korkmamıştım.” Dönemin özgürlük yanlısı hareketlerini destekleyenleri bile köşeye sıkıştıran, görenin asla unutamadığı bir kapanıştır bu.

Yıllar sonra değeri anlaşılan ve “korku filmlerinin Yurttaş Kane’i” şeklinde anılan film ne yazık ki lisans sahibi stüdyo tarafından bile dışlanmış, “tahammül edilemez” gerekçesiyle 15 dakikası kesilmişti. Umudunu ABD’deki gösterimlere saklayan Hardy, filmi Atlantiğin öbür yakasında en iyi tanıtacak kişi olarak gördüğü Roger Corman’a sığınmış ama talep edilen yüksek rakamlar yüzünden tırıs tırıs evine dönmek zorunda kalmıştı. Filmi “sanat filmi” ile “ticari film” araısnda bir yerde gören Corman’ın faydası yıllar sonra dokunacaktı; çünkü Hardy ve yapımcılar, filmin eksiksiz bir kopyasını ona gönderdiklerini tamamen unutmuşlardı.

Lee, yapılan müdahalenin 15 dakikalık bir kesintiden ibaret olmadığını düşünen birkaç kişiden biri. İngiltere ve ABD’deki mevcut kopyalar “Yönetmenin Kurgusu” ibaresi taşısalar da filmin eksiksiz halini yine de içermiyorlardı. Lee, yapılan söyleşilerde, İngiltere’de bir yol yapımında kasten dolgu malzemesi olarak kullanılan orijinal negatiflerin tümüyle kayıp olmadığını ve bir şekilde ortaya çıkacağına inandığını belirtiyor.

Filmin sinema kurgusu (84 dk.) bir polis memurunun kayıp bir kızı bulmak üzere Summerisle adasına kendi kullandığı deniz uçağıyla gelmesiyle başlar. Yıllar sonra mevcut tek kopyası Roger Corman’ın elinde bulunduğu tesadüfen keşfedilen eksiksiz yönetmen kurgusunda (99 dk.) olayların daha öncesini izleme imkanı buluruz. Daha önemlisi Howie’nin dindar kişiliğine dair önemli ipuçları yakalarız. Bir mezarın üstündeki meyve sandıklarını öfkeyle parçalayıp iki tahta parçasından istavroz yaptığı sahne, ipucu niteliği taşıyan bu tür sahnelerden biri. 


EFSANEVİ DANS

Willow (Ekland) gece yarısı çırılçıplak dans edip şarkı söyleyerek bitişik odada kalan Howie’yi baştan çıkarmaya çalışır. “Kandırıldım!” diyerek öfkeyle anıyor bu sahneyi Britt Ekland. Hamile olduğu için anlaşma gereği bu sahnede sadece belden yukarısı çıplak görünecektir ama çekimleri tamamlayıp gittikten sonra çıplak modelle arkadan göründüğü kısımlar çekilir. Ekland, yönetmenin sözünde durmadığını ancak sete ertesi gün döndüğünde anlar. “Ailem o sahneyi görünce deliye döndü; ama hiç kızmayın dedim. O koca popolu şey ben değilim.”

Willow rolü aynı zamanda Ekland’ın kariyerinde kendi sesiyle oynamadığı tek rol olarak da önem taşıyor. İsveç aksanı beğenilmediği için Ekland, caz şarkıcısı Annie Ross tarafından seslendirilmişti.


HASIR ADAMIN LANETİ

Bugün korku sinemasının ikonlarından biri olarak kabul edilen dev Hasır Adam heykeli, sadece okültizm kitaplarında rastlanan bir imge. Filmdeki heykeli tasarlayan Seamus Flannery sayısız eskizden sonra göz, ağız, burun gibi uzuvları içermeyen bir görünümün daha korkutucu olduğunda karar kılmış. “Merak etmeyin,” diyor. “Hasır adamın içindeki hiçbir hayvan film icabı bile olsa yakılarak öldürülmedi.” Woodward ise özel efekt ekibinin çabasını takdir etmekle beraber o kadar mülayim değil. “Bir ara sıcaklık o kadar yükseldi ki gerçekten yanacağımı düşündüm.”

* Bu makale 2006 yılında Film+ dergisinde yayımlanmıştır. Makaledeki bilgiler filmin İngiltere'de yayımlanan iki diskli koleksiyon baskısında yer alan yapım belgesellerine dayanmaktadır. 


Popüler Yayınlar