Her devrin süper kahraman filmi: Watchmen



Bazen bir filmin etrafında dönen tartışmalar yapımın kendisinden çok daha ilginç hale gelebilir; ama koparılan patırtı çok nadiren filmin lehine işler. Daha film gösterime girmeden, çizgi romanın temasını süsleyen ünlü Aristo özdeyişi “Gözcüleri kim gözlüyor?” ters yüz edilerek “Gözcüleri kim izleyecek?” şeklinde çarpıtılmıştı bile. Grafik romanlarının sinema uyarlamalarını dışlamasıyla meşhur Alan Moore ise, İngiliz çizgi roman dergisi Tripwire’a “O boktan şeyi seyretmeyeceğim,” demecini vermekte gecikmemişti. Yazarın gizli bilimlere merakını bilenler filmin Moore tarafından lanetleneceğini ve gişede batacağını da söylediler. 

Watchmen’in bütçesi 100 milyon dolar civarındaydı. ABD’de en başarılı beşinci açılış haftasına imza attı ve toplamda sadece 107 milyon dolar kazandı. “Sadece” dedim çünkü bir filmin gişede başarılı kabul edilebilmesi için hasılatın bütçeyi en azından iki misli çıkarması gerekiyor. 

Türkiye gişelerinde ise durum çok daha vahim olmuştu. Filmin afişlerinde Watchmen’in doğasıyla pek de örtüşmeyen eli silahlı ve aksiyon vaat eden süper kahraman pozlarına yer verilmesine rağmen, bu adı sanı duyulmamış şey adeta cezalandırılmıştı: “Madem ki özel bir kitlenin filmiymiş, onlar izlesin!” Gözcüleri ne yazık ki çok az kişi izlemek istedi. 

Alan Moore, yapıtlarının film uyarlamalarına hep karşı; çünkü yazıldıkları döneme ait olduklarını düşünüyor ve burada olduğu gibi 20 küsur yıl sonra sinemaya aktarıldıklarında anlatılmak istenen şeyi anlatmakta filmlerin aciz kaldığını düşünüyor. Moore’un huysuzluğu meşhurdur, ama bu kez feci yanılıyor. Zira Watchmen’in 1986-1987 yıllarında yayımlandığı dönemdekiyle günümüzün toplumsal kaygı seviyesi arasında neredeyse hiç fark yok. Dolayısıyla süper kahramanların var oldukları, ama sonradan dışlandıkları paralel bir evren varsayımından yola çıkarak bir dönemin korkularına, endişelerine, komplekslerine, zaaflarına ve yok edici eğilimlerine tercüman olan Watchmen, 2000’li yıllara da cuk oturuyor. 

İnsanlığın uzakta cereyan ettiği için yok saymayı tercih ettiği savaşlar, bazen onları her an içine çekebilecek kadar kızışıyor. Gelişen teknoloji sahte bir refah duygusu yaratırken, savaş ve şiddet olasılığıyla birleştiğinde korkuyu tetikliyor. Birisi her an düğmeye basabilir ve yok olabiliriz! Dünyada yeterince salgın hastalık yokmuş gibi, yenileri duyuruluyor. Korku körükleniyor, insanlar siniyor, insanlıktan ümit kesiliyor ve düzen sağlanıyor. Bir önceki cümlede duralım ve altını çizelim. İnsanlıktan ümit kesiliyor ve bu gidişe herkes dur demek isterken hiç kimse bir şey yapamıyor. Watchmen evreninde hiç de kurgusal görünmeyen işte böylesine kesif bir karamsarlık, bir ümitsizlik var. Bu gidişata dur demek için sonunda birisi (ya da birileri) harekete geçiyor ve çoğumuzun aşırı radikal bulacağı bir çözümle insanlığı kendisine getirmeyi amaçlıyor. Bu tartışmaya açık çözümün ne olduğu filmin düğüm noktasında saklı. Her ne kadar büyük felaketlerden sonra insanlığın kendisine geleceğine inanmak naiflik olsa da...

Watchmen yıllarca karmaşık yapısı nedeniyle “filme uyarlanması imkansız!” olarak anıldı. Bir yönetmen için Watchmen’i sinemaya uyarlamak çok ağır bir sorumluluktu, dolayısıyla Snyder’ın sınavı başarıyla geçtiği söylenebilir. Çizgi romanı yanınıza, filmi de karşınıza alıp kare kare / panel panel karşılaştırma yapabilir, eksiklikleri ve farklılıkların bir dökümünü çıkarabilirsiniz. Çizgi roman okumakla film izlemek arasındaki farkın bilincine varabilmişseniz işiniz kolay. Bunun haricinde elinizde çok kısa bir liste ve neredeyse sıfır hayal kırıklığı kalıyor ki, bundan iyisi nasıl olurdu tahmin etmek zor. Peki çizgi romanı hiç okumayanlar ne yapacak? Birçok ayrıntının makul seviyeye indirgenişinden doğan karmaşıklığı anlamak için filmi birkaç kez izlemek zorunda kalacaklar. Tıpkı çizgi romanı en az iki kez okumamız gibi. Alın size Watchmen’in niye seyredilmediğine dair bir yanıt daha. 

* Bu yazı ilk kez Sinema dergisinin Ağustos 2009 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Popüler Yayınlar