Korku Cevherleri #1 - M (1931)



Hans Beckert’in yüzü tamamen yanık değil. Keskin bıçaklı bir eldiveni yok. İnsan eti yemiyor. Ne doğaüstü bir ölümsüzlüğe sahip ne de isterik kahkahalar, çığlıklar atarak kurbanlarını kovalıyor. Yine de o sinemanın en korkunç katili: Çocukları öldürüyor! Fritz Lang’ın ilk sesli filmi M (Almanca katil kelimesinin ilk harfi) sinemanın bildiğimiz anlamıyla ilk seri katil filmi aynı zamanda, üstelik duygusal açıdan en tahrip edicilerinden biri.

Sesli olmasına seslidir, ancak Lang dönemine göre devrimsel sayılan bir şey yapıyor ve filminde müziğe hiç yer vermiyor. Beckert’in kurbanlarına yaklaşmadan önce ıslıkla çaldığı ‘In The Hall Of The Mountain King’ melodisi dışında – krallarını sevinçle karşılayan cinlerin, ifritlerin tören şarkısı – hiçbir müzik duymuyoruz. Islığın ne kadar sinir bozucu olabileceğini bundan daha iyi betimleyen bir şey yoktur herhalde. Ha bir de, kusursuz bir ilk 10 dakika sunan açılış sahnesinde korkunç bir tekerleme söyleyen çocukların şarkısı var. Acaba hangi filme ilham kaynağı olmuştur dersiniz?

Film, zaman direncini büyük ölçüde Lang’ın uzgörülü müziksizlik yaklaşımına da borçlu. Ama en çok, yapıtına daha dün çekilmiş hissi veren çağdaş yönetmenlik ustalığına. Lang, ilk yirmi dakika boyunca katili saklamak ve kuşku dalgasını tüm kentin üzerine sermek için kayda değer bir itina gösteriyor. İnsanlar sık sık birbirlerini ‘katil sensin!’ diyerek suçluyor, kurbanlardan birinin şapka rengi saatlerce tartışılıyor. 80 yıllık bir filmin ‘katil kim?’ gizemini günümüze kadar saklamak, kuşkusuz imkansızdır. Ne de olsa, bugün filmin neredeyse tüm kopyaları ve onunla ilgili tüm yazılar Peter Lorre’nin yüzüyle süsleniyor.

Film eleştirmeni Siegfried Kracauer, 1920 ve 1933 yılları arasında çekilmiş tüm Alman korku filmlerinin yükselen Nazi faşizminin habercisi olan imgelerle dolu olduğunu söyler. “M”in özellikle kanun güçlerinden umudu kesen ve kendi sürek avını başlatan ‘gözcüler’i bu imgelerden biridir. Aynı topluluk sonradan mahkeme salonu kisvesine büründürülmüş bir linç güruhuna dönüşerek öyle bir öldürme iştahı sergiler ki, Beckert, tüm affedilmez suçlarına rağmen “Pöh! Kanun nedir ki! Bilim nedir ki!” diye haykıran bu topluluktan daha az korkunç, hatta zavallı bir yaratığa dönüşür.

Bir başka ilginç ve makul gelen teoriye göreyse, seri katiller I. Dünya Savaşı’nın yarattığı bir anomalidir. Bu yüzden ilk seri katil filminin, tabloid gazetelerce ‘Düsseldorf Vampiri’, ‘Hanover Vampiri’ gibi çarpıcı isimlerle anılan gerçek canavarların Avrupa sokaklarında dolaşmaya başladıkları yıllarda çekilmesi anlamlıdır. “M” biraz da bu sebepten olsa gerek kan dondurucu niteliğini ve belgesel-vari gerçekliğini hiç yitirmiyor.

Popüler Yayınlar